Hakkımda

1 Nisan 2015 Çarşamba

Hubbert Teorisi (Peak Oil)

Marion King Hubbert, 1956 yılında ABD ham petrol üretiminin 1965-1971 yılları arasında zirve yapacağını ve daha sonra sürekli düşeceğini gösteren bir tahmin modeli oluşturmuştur. Bu modelde, geçmişte bulunan petrol rezervlerine ve üretim hızına bakılarak tahmin yapılıyordu. Talep ise aynı kalmaya devam ettiği taktirde (ki o dönemler için yükseleceği muhakkak), fiyatlar sürekli yükselecekti ancak bağımlı olunan petrole yönelik talep kolayca azalmayacağı için bir kaos ortamı ortaya çıkacaktı.  İlk bakışta gayet doğru bir teori. Zaten ABD ham petrol üretimi 1970 yılında zirve yaptıktan sonra azalmaya başlamıştır ancak gelişen teknoloji sayesinde 2015 yılında tekrar 1970 yılındaki üretim seviyesini yakalamıştır.
Yenilenebilir bir kaynak olmayan petrol (durum diğer doğal kaynaklar için de geçerli), tabii ki de sonsuz değil ve teorik olarak eninde sonunda bitecek. Birçok insan, bu hadise gerçekleştiğinde dünyada inanılmaz bir kaos ve savaş ortamı olacağını savunuyor. Bu da ilk bakışta gayet mantıklı duruyor. Bu kadar yüksek oranda bağımlı olunan bir kaynak, bedeli ödenerek de olsa elde edilemediğinde böyle bir senaryonun gerçekleşmesini beklemek makul sayılır.

Peak Oil ne zaman gerçekleşecek veya gerçekleşecek mi? Bence petrol üretiminin zirve yaptığını ve daha sonra azalmaya başladığını en azından şu anda hayatta olan insanlar görmeyecek. Sebebi ise, sürekli yapılan yeni keşifler ile dünya petrol rezervlerinin (kanıtlanmış ve ekonomik olanlar) sürekli artıyor olması. Petrol arama, sondaj ve çıkarma teknolojileri sürekli geliştikçe, bilinen rezervlerin miktarı da sürekli artmaktadır. Aşağıdaki grafik, 1980-2013 yılları arasındaki dünya petrol rezervlerini, yıllık üretim miktarını ve o yıldan başlamak suretiyle, kaç yıllık petrol kaldığını göstermektedir.

Grafiğe göre, dünya petrol rezervi (bilinen, keşfedilen) 33 yılda neredeyse üç katına çıkmıştır. Petrolün oluşum hızı, rezervleri 33 yılda üç katına çıkartmaya yetmeyeceğine göre, işin sırrı teknolojidedir. Daha önce çıkarılabilir olmayan veya hacminden emin olunmayan rezervler ile ilgili bilgilerin kesinlik derecesi arttıkça rezervler de artmıştır. Buna karşılık, grafiğe göre yıllık petrol üretim miktarı ise % 43 artmıştır. Bu dengesizlik sebebiyle de 1980 yılında dünyanın 25 yıllık petrolü kalmışken, 2013 yılı itibarıyla 50 yıllık petrolü vardır. Önümüzdeki dönemlerde de bu trendin belki yavaşlayarak da olsa devam etmesini bekleyebiliriz. Yani beklentimiz, mavi grafiğin eğimi azalsa bile artış trendinin devam etmesi şeklindedir.

Arz Kanunu (Fiyat Arttıkça Arz Artar)


Petrol fiyatlarınn artması ile birlikte, daha önce yüksek maliyetli üretime sahip olan petrol sahaları ve rezervleri de üretici firmalar için daha kârlı olmaya başlamıştır.  Kaliteli olan petrol, hafif petroldür çünkü çıkartılması ve işlenmesi kolaydır ve bu sebeple maliyeti düşüktür. Bitüm (çok teknik olmasına gerek yok, asfaltın hammaddesi diyelim) denilen ağır petrolün ise çıkarılması ve işlenmesi zordur. Kanada'da bulunan Athabasca bölgesinde 1,7 trilyon varil bitüm bulunmakla beraber, günümüz teknolojisi ve fiyatlarıyla bunun % 10'u (178 milyar varil) kadarının ham petrol rezervi olduğu kabul edilmektedir. Tabii ki teknoloji geliştikçe ve ilerleyen dönemlerde fiyatlar yükselirse bu oran artabilir. Bu bölgeden ham petrol edle etmenin maliyeti 27 $/varil olarak gösterilmektedir. Petrol fiyatlarının 150 $ seviyelerine yaklaştığı 2008 yılında, 27 $/varil üretim maliyeti, şirketler için oldukça karlıdır (Ortadoğu'da bu maliyetin 10 $/varil seviyesinin altında olduğu söylenmektedir). Petrol fiyatları yükseldikçe, daha maliyetli olan petrol sahaları da üretime açılarak talebi karşılamaya devam edecektir. Tabii ki marjinal ürünün azalması sebebiyle üretimin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda fiziki verimliliği de dikkat edilmesi gereken bir konu olarak günün birinde karşımıza çıkacaktır (EROEI - Energy Return on Energy Investment, belirli bir miktarda enerji elde etmek için harcanan enerji miktarı, da ayrı bir yazının konusu olmalı).


Petrolde tabii ki bir de talep kısmı bulunmaktadır. Dünyadaki ham petrolün yaklaşık % 60'ı ulaştırma sektöründe kullanılmaktadır. Ulaştırma ise, geleceği şimdilik elektrikte olan bir sektördür. Bu durumda petrol tüketiminde ana unsur olan motorlu araçların petrol talebinin artış hızının önce yavaşlayacağını, daha sonra ise azalacağını varsaymak mantıklı olacaktır (çok uzun vadede). Böylece ham petrol üretimi azalmasa bile, ham petrol üretimine yönelik baskı azalacaktır. Dünya nüfusunun sürekli artıyor olmasına rağmen, motorlu araçlarda giderek daha az yakıt tüketen araçların piyasaya sürülmesi de tüketimdeki artışı yavaşlatan faktörlerden birisi olarak görülebilir. Yani petrole alternatif yakıtlar geliştirilene ve ekonomik bir şekilde piyasaya sürülene kadar petrole dayalı kaynaklar bize gereken zamanı verecekmiş gibi duruyor. Daha sonra petrol üretimi azalma sürecine girse bile, petrol talebi de paralel bir şekilde azalacaktır.

Petrolün tükenmesinden hiç korkmamalı mıyız? Tabii ki korkmalıyız ancak bu bir daha arabaya binemeyeceğimizden değil, petrolden üretilen ve günlük hayatta tükettiğimiz ürünlerin ikame edilip edilemeyeceği ile ilgili olmalıdır. Parafin, katran, çeşitli mekanik yağlar, filmler, plakalar, yapay lif ve gübre, kozmetik ürünleri, vazelin gibi binlerce ürün de petrolün çeşitli aşamalarda geçirilmesiyle üretilmektedir. Asıl sorun, bu binlerce ürüne alternatif olabilecek bir kaynak bulunmasıdır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...