Hakkımda

23 Ekim 2015 Cuma

Unutulan 2023 Hedefi ve Emek Faktörü


Birkaç yıl önce Türkiye'nin 2023 yılında dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi içinde olma hedefi vardı. Çeşitli sebeplerle bu hedeften artık bahsedilmiyor. Ekonomik krizlerin küresel talebi düşürmesi, bu hedefi öncelikler listesinden çıkardı. Bir ülkenin insanlarının küresel bir hedefe odaklanması ve bu amaç için çalışması iyi ve önemli bir motivasyon kaynağıdır. Hedefe ulaşılıp ulaşılamayacağı tamamen farklı bir konudur. Ülkenin bütün kurumlarıyla bu hedefe odaklanarak, Türkiye ekonomisini en büyük ilk 10 ekonomi içine sokamasa bile (Türkiye özelinde) orta gelir tuzağından kurtarıp 15.'liğe ulaştırması da önemli bir başarıdır. En kötü ihtimalle daha geriye düşmesinin önüne geçer.

İlerlemek için ilk olarak hedef belirlenmelidir. Daha sonra hedefe ulaşılmasını sağlayacak yollar ortaya koyulur. Son olarak ise bu yollardan hangisinin veya hangilerinin tercih edileceği (eldeki imkanlara göre) belirlenir. Bu adımların doğru atılabilmesi için ilk önce durum tespiti yapılmalıdır. Aşağıdaki tablo, 2014 yılı itibarıyla satınalma gücü paritesine göre (SGP-PPP) dünyanın en büyük ilk 20 ekonomisini ve bu ekonomilerin kişi başına düşen GSYH-SGP tutarını (parantez içindeki sayı, bu değişken açısından dünya sıralamasındaki yerini göstermektedir), nüfusunu, işgücünün nüfusa oranını, işgücünü (çalışanlar + iş arayanlar), çalışan sayısını, ülkenin emek açısından üretim gücünü (Türkiye'nin üretim gücü 1) ve bu üretimi yapan insanların ortalama üretim değerini göstermektedir:

Durum Tespiti
  • Türkiye 1.460 milyar $ GSYH ile dünyanın en büyük 17. ekonomisidir.
  • Türkiye nüfusu yıllık kişi başına 18.738 $ gelire sahiptir.
  • Türkiye 77 milyonluk bir nüfusa sahiptir.
  • Türkiye'de 56 milyon insan çalışabilecek durumdadır.
  • Türkiye'de 27 milyon insan çalışmakta ve iş aramaktadır. Yani bir ekonomik faaliyette bulunmak isteyen insanların sayısı 27 milyondur.
  • Türkiye'de 24 milyon insan çalışmakta, yani 1.460 milyar $'lık değeri 24 milyon insan üretmektedir.
  • Türkiye'deki 24 milyon insan bir yılda ortalama olarak 60.000 $'lık değer üretmektedir.
1) Hedefin Belirlenmesi 
"Türkiye'nin hedefi, 2023 yılı itibarıyla dünyanın en büyük 10. ekonomisi olmaktır"

Bu hedefe ulaşabilmek için Türkiye 2023 yılında GSYH sıralamasında Birleşik Krallık'ı geçmelidir. Birleşik Krallık'ı geçmek için ise bir yıl içerisinde Türkiye'de üretilen mal ve hizmet miktarının toplamının değeri (sabit fiyatlarla) arttırılmalıdır. Bu artış oranına büyüme oranı adı verilir. Birleşik Krallık'a yetişmek için 2023 yılına kadar olan 8 yıl içinde her yıl belirli bir miktar büyüme gereklidir ve bu oran yıllık olarak yaklaşık % 7,25'tir. Tabii ki bu hesaplama, Birleşik Krallık'ın 8 yıl boyunca hiç büyümediği bir senaryoda geçerlidir.

Birleşik Krallık'ın ortalama büyüme hızı 1975-2014 yılları arasında ortalama % 2,48'dir. Bu durumda 2023 yılında Birleşik Krallık'ın ekonomisi 3.071 milyar Dolar olacaktır. Türkiye'nin 2023 yılında Birleşik Krallık'ı ekonomik olarak yakalayabilmesi için ise önümüzdeki 8 yıl boyunca her yıl % 9,8 oranında büyümesi gerekmektedir ki Türkiye'nin 80 yıllık büyüme ortalaması % 5'tir.

Türkiye'nin bu hedefe ulaşması oldukça zor görünüyor fakat bu hedef için çalışılırken 10. olmak yerine 15. olmak da bir ilerlemedir, hatta belki bu hedef için çalışmak, Türkiye'nin sıralamada daha aşağılara gitmesini engelleyebilir. Aşağıdaki grafik, 1960-2013 yılları arasında Türkiye ekonomisinin dünya ekonomileri arasındaki yerinin değişimini gösteriyor:
2) Hedefe Ulaşılmasını Sağlayacak Yolların Belirlenmesi 
GSYH: Bir ekonomide bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin piyasa fiyatları üzerinden değeridir.
Hedefe ulaşmanın tek yolu, GSYH değerinin arttırılmasıdır. Bunun için;
1) Üretilen mal ve hizmet miktarının arttırılması,
2) Üretilen mal ve hizmet fiyatlarının daha yüksek olması (fiyatın arttırılması değil, fiyatı yüksek olan ürünün üretilmesi) gerekir.
Y = Q x P Bu durumda üretim miktarı (Q) ve malların fiyatı (P) artmalıdır (daha pahalı mallar üretilmelidir). Fiyatlar küresel piyasalarda belirlendiğinden, Türkiye ürettiği mal ve hizmetleri istediği fiyatlardan satamayabilir fakat bunun yerine fiyatı daha yüksek olan mal ve hizmetleri üretebilir.

3) Hedefe Ulaşılacak Yolun Seçilmesi
Türkiye yukarıdaki 1. yolu seçerse, yani daha fazla miktarda üretim yapmak isterse;
a) Daha fazla emek faktörü çalıştırmalı
b) Varolan emek faktörünün verimliliğini arttırmalı

a) Daha fazla emek faktörünün çalıştırılması
Burada Türkiye'nin sosyal yapısı karşımıza bir kısıt olarak ortaya çıkıyor. İstihdam bilgilerini içeren tabloyu incelediğimizde, Türkiye'de emek faktörü ile ilgili bir problem olduğunu görüyoruz. Bu problem yalnızca işsizlikten ibaret değildir. İşsizlikten daha vahim olan unsur, işgücünün düşük olmasıdır.

İŞGÜCÜ = Çalışanlar + İş Arayanlar

Yani işgücü bir ekonomik faaliyette bulunarak gelir elde etmek isteyenlerin sayısıdır. Örneğin, nüfusu 81 milyon olan Almanya'da 41 milyon insan işgücünde (çalışan sayısı 39 milyon) çalışmak istiyorken, 77 milyon nüfuslu Türkiye'de yalnızca 27 milyon insan (çalışan sayısı 24 milyon) çalışmak istemektedir.

Türkiye'de bu sayının düşük olmasının sebepleri çeşitlidir. Nüfusun genç olması (okul çağındaki nüfus), 90'lı yıllardaki erken emeklilik sebebiyle işgücünden erken çıkanlar ve ev hanımı sayısının fazla olması bu sebepler arasında sayılabilir. Yalnızca miktar açısından konuya yaklaşırsak bile, 39 milyon insanın yaptığı üretim ile 24 milyon insanın yapmış olduğu üretim miktarı aynı olmayacaktır.

Bu sayılar aynı zamanda Türkiye'deki kişi başına gelirin düşük olmasının da sebebidir. Almanya'da 39 milyon çalışanın geliri 81 milyon kişi arasında paylaştırılırken, Türkiye'de 24 milyon çalışanın geliri 77 milyon insan arasında paylaştırılmaktadır. Bu durumda Almanya'da 1 çalışan kendisi dahil 2,07 kişinin geçimini sağlarken, Türkiye'de 1 çalışan kendisi dahil 3,2 kişinin geçimini sağlamaktadır. Türkiye'nin, sıralamada yerini hedeflediği Birleşik Krallık'ta ise 64 milyonluk nüfusun 32 milyonu işgücüne dahil iken, 29 milyon insan üretim yapmaktadır. Yani Birleşik Krallık'ta her bir çalışan kendisi dahil 2,2 kişinin geçimini sağlamaktadır (Bu sayıların sosyal güvenlik sistemi ile ilişkisine dikkat ediniz).

Günümüzdeki demografik ve sosyal yapı ile üretim miktarının arttırılması (en azından hedefe ulaşacak şekilde) mümkün değildir.

b) Varolan emek faktörünün verimliliğinin arttırılması
Çalışan sayısının aynı kalması durumunda da insanların daha fazla üretim yapmaları sağlanabilir. Bunun için sermaye ve eğitime odaklanılmalıdır. Eğitimli insanlar daha fazla üretim yaparak daha fazla gelir elde edebilirler.

Bu kısım ile ilgili bilgilere ise tablonun en sağ sütunundan ulaşılabilir. Türkiye'de çalışanlar kişi başına ortalama 60.000 $'lık üretim yapıyorlar. Bu değer ABD'de 118.000 $, Almanya'da 94.000 $ ve 10. sırada olan Birleşik Krallık'ta 87.000 $'dır.

Bu şartlar altında Türkiye'nin ekonomide ilk 10 içinde olabilmesi için en az 29 milyon kişiye istihdam sağlaması ve bu kişilerin ortalama 87.000 $ üretim yapması gerekmektedir. Yani emek faktörünün verimliliği yaklaşık % 50 artmalı ve çalışan sayısı 4 milyon artmalıdır.

Aslında mevcut sosyal durumda bu da çok kolay değil. Türkiye'de kadınların işgücünün dışında kalması sebebiyle, belirli bir işi yapabilme yeteneği olan kadınlar çalışmamakta, bunun yerine daha az yetenekli olan erkekler istihdam edilmektedir. Eğer belirli iş kollarında daha yetenekli olan kadınlar istihdam edilseydi, çalışan başına üretim 60.000 $ değil 70.000 $ olabilirdi ve bu da Türkiye'yi 1,680 trilyon $ ile 14. sıraya yükseltebilirdi.

Türkiye yukarıdaki 2. yolu seçerse, yani yüksek fiyatlı üretim yapmak isterse
Türkiye eğer yüksek fiyatlı mal ve hizmetleri üretmek isterse, takip edeceği politika yine emek faktörünün verimliliğini arttıran sermaye ve eğitime önem vermesi olacaktır. Burada ise üretim miktarı aynı kalmakta, fakat üretilen ürünler daha yüksek fiyattan satılabilen kaliteli ve özel ürünler olmalıdır. Türkiye'de otomobil, cep telefonu, bilgisayar ve yazılım tasarlanıp üretilmelidir. Bu seçenek aynı zamanda orta gelir tuzağından çıkış için de gerekli anahtardır.

Aşağıdaki görselde, 23.160 çalışana sahip THY'nin 4,3 milyar $ piyasa değerine karşılık, 55 çalışana sahip Whatsapp'ın 19 milyar $'lık piyasa değeri olduğuna işaret edilmektedir. Daha da kötüsü, Türkiye'nin devleri olan THY, Turkcell ve Tüpraş'ın piyasa değerinin, 55 kişinin çalıştığı Whatsapp kadar etmemesidir.

13 Ekim 2015 Salı

Enerji Yatırımları, Ekonomi ve İstihdam

Ekonomi bilimi, kıt kaynaklar ve sınırsız ihtiyaçlar arasındaki ödünleşim üzerine kuruludur. Dolayısıyla alternatif maliyet, ekonomi bilimindeki her ifadenin altında gizlenmiş bir şekilde bizi beklemektedir. Dolayısıyla ekonomik kararlar için "en iyi" değil, "belirli şartlar altında en iyi" söz konusudur. Amaçlarımız, kısıtlarımıza göre şekillenir.

Yukarıdaki görsel, farklı enerji alternatiflerine yatırılacak olan 1 milyon ABD Doları'nın kaç kişilik tam zamanlı istihdam yarattığını göstermektedir. Yenilenebilir enerjiler alanları 17 ile 12 kişi arasında istihdam yaratırken, konvansiyonel enerji alanları 14 ile 4 kişi arasında istihdam yaratmaktadır.

Bu şartlar altında, Türkiye hangi enerji alanına yatırım yapmalıdır? Görseldeki alternatiflerin her birisi, belirli oranlarda istihdam ve ekonomik çıktı yaratmaktadır, dolayısyla yeterlilik ve çevre gibi değişkenleri dışarıda bırakarak konuya yalnızca ekonomik açıdan yaklaşıyoruz.

A) Eğer belirli bir yatırım bütçesi ayrılmışsa, az sayıda çalışan ve buna karşılık yüksek oranda verimlilik isteniyorsa nükleer alternatifi tercih edilmelidir. Bu sayede emek faktöründen az miktarda kullanılarak üretim yapılabilir ve emek faktörünün ücretleri de yüksek olur.

B) Eğer belirli bir yatırım bütçesi ayrılmışsa, çok sayıda çalışan ve buna karşılık düşük verimlilik kabul ediliyorsa, yenilenebilir alternatifi tercih edilmelidir. Bu sayede emek faktörü yüksek miktarda kullanılarak üretim yapılabilir ancak emek faktörünün ücretleri düşük olur.

Yukarıdaki alternatifler içinde, bir yatırım yapılacağı zaman ilk akla gelen, yaratacağı yüksek istihdam sebebiyle yenilenebilir enerji teknolojileri olacaktır. Aslında kısa ve orta vadede Türkiye gibi istihdam problemi olan bir ülke için de doğru kabul edilebilir. Tabii ki çözülmek istenen problem istihdam problemi ise. Eğer Türkiye'nin problemi ekonomik etkinlik ise, bu durumda tercih etmesi gereken alternatif nükleer enerjidir çünkü sermaye-yoğun bir yatırımdır. Yani daha az işgücü ile daha fazla üretim yapılmasına olanak verir. Bu da daha az insan ile daha yüksek miktarda üretim anlamına gelmektedir.

Eğer A alternatifi seçilirse, "istihdamsız büyüme" denilen bir olguyla karşı karşıya kalınır. Ekonomik büyüme gerçekleşir ancak toplumdaki işsiz sayısında kayda değer bir azalma gerçekleşmez. Buna karşılık, daha az insanla, daha yüksek miktarda ekonomik çıktı yaratılabilir, yani ekonomi daha verimli bir şekilde çalışır. Kişi başına düşen milli geliri arttırmanın yolu bu mekanizmadır.

Eğer B alternatifi seçilirse, istihdam artışı gerçekleşir ancak daha az miktarda ekonomik çıktı artışı, çok sayıda insan tarafından bölüşülür. Aslında bu alternatif, Türkiye'nin birkaç yıldır içinde bulunduğu (Tarihe bakarsanız 500 yıldır) "Orta Gelir Tuzağı"nın içinde bulunmasının sebebidir. Yanlış uygulanan sosyal devlet politikaları sebebiyle üretim faktörünün (emek) verimliliği artmadan yalnızca üretim faktörü sayısının artması ile bir üretim artışı gerçekleşmektedir.

Sonuç olarak yine de Türkiye'nin içinde bulunduğu durumda (şimdilik) kaynaklarını yalnızca ekonomik verimlilikten değil, aynı zamanda istihdamdan yana kullanması mantıklıdır fakat popülist politikalar sebebiyle bu politikanın devam etmesi, Türkiye'nin orta gelir tuzağında sıkıştığı süreyi de uzatmaktadır.



Not: Bu tartışmada yenilenebilir ve konvansiyonel enerji teknolojilerinin negatif ve pozitif dışsallıkları ihmal edilmiştir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...