Hakkımda

20 Nisan 2015 Pazartesi

Sosyal Refah Devleti, Ekonomi ve Irkçılık

İnsanlar, Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki basamakları tırmanabilmek amacıyla ekonomik niteliği olan çeşitli faaliyetlerde bulunurlar. İnsanlar aynı niteliklere ve fırsatlara sahip olmadıklarından, yapabilecekleri işler ve dolayısıyla elde edebilecekleri gelir ve refah da farklı olmaktadır. Ayrıca mülkiyet hakları ile birlikte aileden gelen birikimli refah da Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinin üst sınırının olmamasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla toplumdaki kimi bireyler  temel ve fizyolojik ihtiyaçlarını bile karşılayamazken (kalacak bir yeri, geliri olmayan ve aşevlerinden gıda temin edenler), diğer bir kesim ise uzay turisti olma planları yaparak Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en üst basamak olan "kendini gerçekleştirme ihtiyacı"nın sınırlarını zorlamaktadır.

İnsanlar daha fazla refah elde edebilmek için boş zamanlarından ve rahatlarından feragat ederek çalışırlar ve karşılığında para kazanırlar. Kazandıkları para ise, miktarına bağlı olarak kendilerine ihtiyaçlar hiyerarşisinde bir yer sağlar. İhtiyaçlar hiyerarşisinin hangi basamağında olursa olsun, hiçbir insan bir alt basamağa düşmeyi veya bir üst basamağa çıkabilecekken aynı basamakta kalmayı kabul etmeyecektir (Akılcı insan).

İnsanlar ellerindeki ekonomik güç ile doğru orantılı olarak belirli bir refah seviyesine erişirler ancak dünya durağan olmadığından, insanların gelir ve refahı da dalgalanma gösterir. Bu dalgalanmanın çeşitli sebepleri olabilir ancak insanlar doğal bir tepki olarak, refahlarını olumsuz etkileme ihtimali olan faktörlere karşı düşmanca davranırlar. Bu sebeple genelde ahlaki, dini veya kültürel sebepler atfedilen ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına bir de ekonomik açıdan bakmakta fayda vardır.

Birkaç yüzyıl önce siyah ırkın köle olarak kullanılmasının, beyaz ırkın onları aşağı bir insan olarak görmesiydi. Dönemin ekonomik şartları gereği birileri mutlaka köle olacaktı ve siyah ırk seçildi. ABD'de köleliğin kaldırılmasına en sert tepkiyi gösteren kesimin, liberal ekonomik geleneklere bağlı toplulukların olması, ekonomi ile ırkçılık arasında ilişki kurmayı kolaylaştıran bir işaret olarak algılanabilir.

Berlin Duvarı'nın yıkılarak Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesinin ardından, oldukça rutin bir hayata alışkın ve agresif bir ekonomik yapının içinde olmayan Doğu Almanya vatandaşları, kendilerini birden doğaya bırakılan evcil hayvanlar gibi hissetmişlerdir. Bu durumda, uzun yıllardır içinde bulundukları sistemin getirdiği birikim sebebiyle, akıllarına gelen ilk çözüm daha çok çalışmak değil, iş bulmalarının engelleyen Türkiye, Yunanistan ve Polonya'da gelen göçmenleri ülkeden atmak olmuştur. Neo-Nazizm'in 1990'dan sonra Almanya'da güçlenmesi de yine ekonomi ve ırkçılık arasındaki ilişkiye dair bir işarettir.

Günümüzde yabancı düşmanlığı (zenofobi) olarak kendisini gösteren ırkçılık ile ilgili haberler hepimizin dikkatini çekmektedir. Camilere zarar verilmesi, yabancıların kalabalık gruplar tarafından dövülmesi ve protestolar, yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa dair göstergelerdir. İşsizliğin düşük olduğu, toplumsal refahın yüksek olduğu Avrupa'da (özellikle Kuzey Avrupa) neden ırkçılık olsun ki? Üstelik, ırkılık ve yabancı düşmanlığı ile ilgili haberlerin geldiği Hollanda'da ateizm %55 oranında. Diğer Kuzey Avrupa ülkelerinde de durum benzerdir. Dolayısyla problem yalnızca din eksenli olamaz. Cevabı ekonomide bulabiliriz belki. 

Toplumsal refahın çok yüksek olduğu Kuzey Avrupa ülkelerinde, devlet oldukça yüksek gelir vergisi toplayarak, gelirin yeniden dağılımını toplumsal barışı sağlayacak şekilde gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Yani yüksek miktarda geliri olan bir kişiden, % 60'lara varan gelir vergisi alınarak refahı azaltılmakta, bu verginin bir kısmı ise düşük gelirli kesime aktarılarak refahları yükseltilmektedir. Böylece toplumda gelir dağılımı nispeten daha eşit bir şekilde dağıtılmaktadır. Gelirinin yarısından fazlasını, bir kısmı düşük gelirli gruplara aktarılmak üzere vergi olarak veren bir toplum düşünün. Bu toplum bir şekilde iç barışını sağlamış. Sonrasında çalışamayanlara ekonomik yardımda bulunulduğunu duyan başka toplumlardan insanlar, bu refahtan pay almak amacıyla bu ülkeye geliyorlar. Üstelik, kültürel farklılıklar da var. Durumu bir de yüksek refaha sahip ülkenin insanları açısından inceleyelim: "Çok çalışıyorum, % 60 vergi veriyorum. Bu insanlar kendi ülkeleri için hiçbir şey yapmamışlar, burası için de bir şey yapmayacaklar. Tek amaçları benim yarattığım refahtan karşılıksız pay almak. Çok çocuk yapıyorlar, entegre olmayı reddediyorlar, kurallara uymuyor ve bunu marifet zannediyorlar, benim inançlarımı kabul etmiyor ve hor görüyorlar, o zaman bu ülkeden gitmeliler".

Bir başka örnek: 2008 yılındaki finansal krizin bir borç krizine dönüştüğü Avrupa'da, durum daha da kötüye gitmesin diye en zor durumdaki Yunanistan'a yüksek miktarda yardım yapıldı ancak pek işe yaradığı söylenemez. Bu krizin ardından, Yunanistan'ın aşırı milliyetçi grubu olarak tanımlanan Altın Şafak Partisi'nin oldukça yüksek oy alması, Yunanistan'da, içinde bulundukları kötü ekonomik durumun sorumluluğunu kendilerinden başka toplumlarda arayan insanlar olduğunu göstermektedir. Aslında Yunanistan'da gerçekleştirilen son seçimlerde Aleksis Çipras'ın liderlik koltuğuna oturmasında da, yaşadıkları sorunların sebebinin yabancılar olduğuna dair söylemleri olabilir.. Kaldı ki, Avrupa Birliği birkaç yıl önce Yunanistan'ın 105 milyar Euro tutarındaki borcunu silmişti. Buna rağmen Yunanistan'ın içinde bulunduğu durumun sebebi; mali tabloları çarpıtanlar, popülist politikalar uygulayanlar, az çalışıp refah içinde yaşamak isteyenler değil, kendilerine borç veren kapitalist Avrupa Birliği Ülkeleri.

Belki de insanların ortak özelliklerinden birisi, herhangi bir problem ile karşılaştıklarında ilk önce başka insanları veya gelişmeleri suçlamalarıdır. Bu aslında çok tehlikeli bir durum. Eğer karşılaştığımız olumsuzlukların sorumlusu olarak dışsal bir faktör ararsak, bizim her şeyi doğru yaptığımız ve durumu geliştirmek için yapacak bir şeyimiz olmadığı sonucuna ulaşabiliriz. Eğer bir öğretmen öğrenciye kafayı taktıysa, öğrencinin notlarını yükseltmek için çalışması gibi bir çözüm söz konusu değildir. Halbuki öğrenci, yüksek not için daha çok olmasa bile en azından daha verimli ve etkili çalışması gerektiği gerçeğiyle yüzleşmelidir öncelikle. Bunun dışındaki her çözüm, en fazla yabancı düşmanlığı ve ırkçılık kadar mantıklı olacaktır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...