Hakkımda

25 Mart 2015 Çarşamba

Adam Smith, Ulusların Zenginliği ve Türkler


Bizim bildiğimiz adıyla “Ulusların Zenginliği”, bilinen orijinal adıyla “Wealth of Nations” ve resmi adıyla “An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations”, 1776 yılında İskoç iktisatçı (farklı sıfatları olsa da iktisatçı veya ekonomist olarak adlandırmakta bir mahsur yoktur sanırım) Adam Smith tarafından yazılmış bir kitaptır.

Adam Smith 1723-1790 yılları arasında yaşamıştır ve bu dönemlerdeki gözlemlerini, okuduklarını, duyduklarını ve araştırdıklarını kitaba aktararak iktisat bilimini (o dönemki adıyla ‘politik ekonomi’) sistematik bir şekilde ilk defa ele alarak hem merkantilist dönemi eleştirmiş hem de iktisadi olayların kurallarını keşfederek klasik iktisadi görüşün temellerini atmıştır.

Ulusların Zenginliği ve Türkçe'ye Çevrilmesi

Ulusların zenginliği, günümüzde hemen hemen bütün dillere tercüme edilmiş bir kitaptır. yayınlandığı 1776 yılından itibaren tercüme çalışmaları başlatılmıştır. Aşağıdaki tablo, Ulusların Zenginliği'nin tercüme tarihlerini göstermektedir:


Ülke
Tercüme Yılı
Almanya
1776
Fransa
1778
Norveç
1779
Danimarka
1779-1780
İtalya
1790
İspanya
1794
Hollanda
1796
İsveç
1800
Rusya
1802
Portekiz
1811
Japonya
1870
Çin
1902
Türkiye
1948

Görüleceği üzere Osmanlı diye bir ülke listede yok. Arapça, Farsça veya Türkçe dilleri de yok.  Dilimize yapılan ilk tercüme 1948 yılında yayınlanmış. 1948 yılında Türkçe basılan kitapta ise orijinalinde 5 kitaptan oluşan eserin son kitabı bulunmuyor. 5. kitabın çevirisinin de eklenmesi 2006 yılında gerçekleşiyor. Yani Türk okuyucusu, kitabın bir kısmını okuyabilmek için 172 yıl, tamamını okuyabilmek için ise 230 yıl beklemiştir. Kitabın bu kadar geç tercüme edilmesi için makul sebepler mutlaka vardır (tabii ki sebeplerin haklı olması, sonuçları değiştirmiyor). 

Yukarıdaki tabloyu aldığım eserde (Neşe ERİM, Bengü DOĞANGÜN YASA, "Wealth of Nations'ı Türkçe'den Okumak", Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Üniversitesi Dergisi, (19) 2010/1:19-38), kitabın yazıldığı dönemlerde Osmanlı bilim adamlarının ve düşünürlerinin yabancı dilinin Fransızca olduğu belirtilmekte ve geç çevrilmesinin sebeplerinden birisinin bu olduğu iddia edilmektedir. Günümüzde Çince yazılan bir eseri hangimiz merak eder ki? Ancak eserin 1778'de Fransızca'ya çevrilmesi bizi başka sebepler de aramaya itmektedir. Yine aynı makaleye göre hem Adam Smith hem de Ulusların Zenginliği,  Osmanlı düşünürleri tarafından biliniyor ve tartışılıyor. Üzerinde durmamız gereken konu belki de kitap olarak basılması için halkın da kitaba ve konuya ilgi göstermesi gerektiğidir. Konuyla ilgili olanlar orijinal dilinden kitabı okuyabiliyorlarsa ve halkın geri kalanında okuma yazma oranı düşükse, okur yazar olanlar da konuya ilgisizse, kitabı kim niye tercüme etsin, hangi yayınevi kitabı niye bassın? Türkiye'deki entellektüel seviyeden memnun olmayanlar, sebebi günümüz iktidarlarında, Demokrat Parti döneminde, Cumhuriyet döneminde, Meşrutiyet döneminde aramamalılar. Problem çok daha önce başlamış gibi görünüyor.

Bu yazıda, Ulusların Zenginliği kitabında yer alan metinlerde o dönemki Türk toplumu ile ilgili bilgiler içeren paragrafların incelemesi ve kısa yorumları bulunmaktadır.

Bu yazıya kaynak olan kitap; İş Bankası Yayınları, Hasan Ali Yücel Klasikleri, 2014, VIII. Baskıdır ve 1948 yılında Haldun Derin tarafından tercüme edilmiştir.

Kalın karakter kitabın ve bölümlerin başlıklarını göstermektedir. İtalik yazılar kitaptan doğrudan yaptığım alıntıları, düz yazılar ise benim yorumlarımı göstermektedir.

İkinci Kitap – Mal Mevcudunun Doğası, Birikimi ve Kullanılması
İkinci Bölüm – Mal Mevcudunun Bölünüşü Üzerine
Sayfa 303: “Gerçekte, kendinden büyüklerin ortalığı kırıp geçirmesinden sürekli korku içinde bulunan talihsiz ülkelerde, insanlar, mal mevcutların büyük bir kısmını, her zaman başlarında dolaştığını sandıkları felaketlerden biri beliriverince güvenilir bir yere götürebilmek üzere el altında bulundurmak için, çokluk, gömüp saklarlar. Bu, Türkiye’de, Hindistan’da, sanırım öteki Asya devletlerinin çoğunda, herkesin yaptığı olağan işlerdenmiş”.

Adam Smith bu bölümde doğu toplumlarında sermaye birikiminin yetersizliğinin sebeplerinden birisini anlatıyor. Yatırımlara dönüşmesi gereken tasarruflar, yarın ne olacağının belirsiz olduğu, kurumsallaşmanın ve kurumların olmadığı veya yetersiz olduğu durumlarda ihtiyat saiki ile para talebine dönüşerek, gelecekte çok daha fazla gelir elde etme imkanı veren yatırımlara yönelmemektedir. Kısacası Adam Smith'in bahsettiği şey, yatırım ortamı için istikrar gerektiğidir. O dönemin koşullarını tam olarak bilmiyorum ancak Adam Smith'in bahsettiği durum Türklerin göçebe külterden gelmeleri ile de kısmen de olsa açıklanabilir. Bu arada, Adam Smith, İngiltere'nin sermaye biriktirme maliyetini  sömürgelerine yüklediğinden bahsetmemiş.

Dördüncü Kitap – Siyasal Ekonomi Sistemleri Üzerine
Yedinci Bölüm – Sömürgeler Üzerine
Birinci Kısım – Yeni Sömürgeler Kurulmasının Nedenleri
Sayfa 608: “On dördüncü ve on beşinci yüzyıllarda Venedikliler, Avrupa’nın öbür milletlerine dağıttıkları baharatın ve başkaca Doğu Hint Mallarının çok kazançlı bir ticaretini yapıyorlardı. Türkler’in düşmanı olan Venedikliler, bunları en çok, o zaman Türkler’in düşmanı Memlükler’in egemenliği altındaki Mısır’dan satın alıyorlardı. Venedik parasının da yardımı ile, bu çıkar birliği o ticareti hemen hemen yalnız Venedikliler’e hasreden bir bağlantı oluşturdu”.

Görüyoruz ki, Doğu Akdeniz'de Venedikliler Memlükler ile ticaret yapmaktadır ve böylece Baharat Yolu'nu kullanmaya gerek duymadan, yoldaki güvenlik risklerine maruz kalmadan ve Baharat Yolu'nu kullanmak için Osmanlı'ya bir bedel ödemeden faaliyetlerini gerçekleştirebilmektedirler. 15. Yüzyılın sonunda Ümit Burnu'nun keşfedilmesi ile birlikte, İpek Yolu da Osmanlı için önemli bir avantaj olmaktan çıkmıştır.

Üçüncü Kısım – Amerika’nın ve Doğu Hint Ülkelerine Ümit Burnu Üzerinden Bir Geçidin Keşfedilmesi ile Avrupa’nın Elde Ettiği Faydalar Üzerine
Sayfa 668: “Ne mutlu ki, önceden bilinmeyen ve düşünülmeyen başka başka beş olay, sömürge ticaretinin pek önemli bir kolundan, yani Kuzey Amerika’nın on iki birleşmiş ilinin ticaretinden, artık bir yılı aşkın bir zamandır (1774 Aralık ayının birinden başlayarak) tam yoksun kalınışı, Büyük Britanya’nın herkesin umduğu kadar şiddetle hissetmesini önlemeye yardımcı olmuştur. Birincisi, ithal etmeme anlaşmalarına hazırlanırlarken, bu sömürgeler, Büyük Britanya’dan, kendi piyasalarına uygun gelen malların olancasını çekip tüketmişlerdir. İkincisi, İspanya Flotası’nın olağanüstü talebi, bir çok malı, özellikle, eskiden Britanya pazarında bile Büyük Britanya mamülleriyle rekabete girişen keten bezlerini, bu yıl Almanya’dan ve Kuzey’den çekerek tüketmiştir. Üçüncüsü, Türkiye’nin başı dertte iken ve bir Rus donanması Ege Denizi’nde dolaştığı sırada, mal ihtiyacı hiç iyi karşılanmayan o ülkenin piyasasında, Rusya ile Türkiye arasındaki barış olağanüstü bir talep yaratmıştır. Dördüncüsü, Avrupa kuzeyinin Büyük Britanya mamüllerine karşı talebi bir süredir yıldan yıla artmakta bulunmuştur. Beşincisi de, lehistan’ın son defaki bölüşülmesi ve bundan ötürü barış durumuna geçmesiyle, o büyük ülkenin piyasasının açılması üzerine, Kuzey’in artan talebine, bu yıl oradan olağan üstü bir talep eklenmiştir. Dördüncüsü hariç, bu olayların hepsi, nitelikleri bakımdan geçicidir ve rastlantıdır. Sömürge ticaretinin böylesine önemli bir kolundan yoksun kalış, yazık ki, çok daha uzun sürerse, yine bir derece sıkıntıya sebep olabilir. Gelgelelim, bu sıkıntı ucun ucun kendini göstereceği için, ansızın gelişinde olduğu kadar şiddetle hissedilmez. Bir yandan da, ülkenin çalışması ve sermayesi, bu sıkıntının zamanla fazlaca artmasını önleyecek yeni bir iş, yeni bir yön bulunabilir”.

Bu bölümde, günümüzde de olduğu gibi askeri güvenlik risklerinin ekonomideki talebe ve ticarete etkisini görüyoruz. Rus donanması Osmanlı kıyılarında gezerken yavaşlayan ticaret, barış anlaşması ile ekonomiye güven gelmesi sonucunda tekrar hızlanmıştır. Ekonominin askeri ve siyasi olaylardan etkilenmesi zaten günümüzde de yaşadığımız bir süreçtir ve önemli olan değişim rüzgarlarını fırsata çevirebilme yeteneğidir.

Dördüncü Kitap – Siyasal Ekonomi Sistemleri Üzerine
Dokuzuncu Bölüm – Tarımsal Sistemler ya da Toprak Mahsulünü Her Ülkenin Geliriyle Zenginliğinin ya Tek ya Belli başlı Kaynağı Olarak Gösteren İktisat Sistemleri Üzerine
Sayfa 758: “Eski Yunan cumhuriyetleriyle Roma’nın siyaseti, tarımı sanayiye yahut dış ticarete göre daha üstün tutmakla birlikte, öyle görülüyor ki, ona doğrudan doğruya yahut bile bile destek olmaktan çok, beriki işleri kösteklemiştir. Eski Yunan devletlerinin birkaçında dış ticaret tümüyle yasaktı. Öteki bir kaçında da, zanaatçılarla imalatçıların işleri; askeri talim ve beden hareketlerinin insan vücudunda yaratmaya çalıştığı alışkanlıklar bakımından yeteneksiz hale getirerek, öylece savaş yorgunluklarına katlanma ve savaş tehlikelerine karşı durma niteliklerinin vücuda az çok kaybettirdiğinden, gövde gücü ve çevikliği için zarar sayılıyordu. Bu tür uğraşlar yalnız kölelere yaraşır diye düşünülüyor; devletin özgür yurttaşlarının onları yapması yasak ediliyordu. Bu tür yasağın bulunmadığı Roma ve Atina gibi devletlerde bile, büyük halk topluluğu gerçekte kentlerde şimdi çoğu kez ayak takımının yaptığı zanaatların, hepsinin dışında bırakılıyordu. Atina ile Roma’da bütün bu gibi zanaatlarla zenginlerin köleleri uğraşıyor; bu işleri efendilerinin hesabına yapıyorlardı. Zenginlerin kölelerinin yaptığı ile rekabete girince, yoksul bir özgür kimse için, kendi yaptığı esere bir sürüm yeri bulmak, efendilerinin zenginliği, gücü ve kayırması dolayısıyla, hemen hemen kabil olmuyordu. Ama kölelerin icatçı oldukları çok seyrektir; makinede olsun, işin düzenlenip bölünmesinde olsun, emeği kolaylaştırıp kısaltan en önemli ilerlemeler özgür insanların buluşlarıdır. Kölenin biri bu tür herhangi bir ıslahı önerecek olsa, hemen efendisi bu öneriyi tembelliğin dürtüsü ve efendinin zararına emeğini esirgemek gibi görür. Ödül yerine, zavallı köle, ihtimal ki çok kötü muamele, belki ceza görür. Bu nedenle köleler eliyle yürütülen sanayide aynı miktar işi yapmak için genellikle özgür insanlarca yürütülenlerdekine göre daha çok emek kullanılmış olmak gerekir. Ondan ötürü, kölenin yaptığı iş, genellikle ötekilerin yaptığından daha pahalıya gelmek gerekir. Bay Montesquieu, Macar madenlerinin, dolaylarındaki Türk madenlerinden daha zengin olmadıkları halde, her zaman daha az masrafla, dolayısıyla, daha çok karla işletildikleri görüşündedir. Türk madenlerini köleler işletmektedir. Makine olarak da, her zaman Türkler’in aklına o kölelerin kollarını kullanmak gelmiştir. Macar madenlerini, kendi işlerini kolaylaştırıp kısaltmak için birçok makine kullanan özgür insanlar işletir”.

Adam Smith'in başlıkta kastettiği iktisat sistemi, fizyokrasidir. Fizyokrasi, toprağa dayalı üretimi birinci plana alarak, sanayi ve ticareti ikinci plana atmaktadır. Zenginliğin ilk göstergelerinden ve soylu sınıfa mensup olmanın şartlarından olan toprak, o dönemlerde çok daha fazla öneme sahipti. Para kazanmak için el sanatlarıyla uğraşmak ve ticaret yapmak ise daha alt sınıflardan insanların yaptıkları işler olarak görülüyordu. İktisat tarihine kısaca bakarsanız, Roma İmparatorluğu'nun yıkılma sebeplerinden birisinin bu olduğunu görürsünüz. Toprağın ekonomik değerinin bir sınırı vardır ancak teknik yeniliklerle desteklenen bir ticaretin kazancının teorik olarak bir üst sınırı yoktur. Yalnızca askeri fetihlerle sürdürülebilir bir ekonomi yaratılamaz. Çünkü fetihlerin marjinal maliyeti, marjinal faydasına kısa sürede eşitlenir. Osmanlı da aynı süreci yaşamıştır. Türk madenciler örneğine gelince, kitaptakileri doğru kabul edersek (doğru kabul etmek için fazlaca sebebimiz var), teknik yeniliklerin ve icatların yetersiz olması sebebiyle, bugünlerde tartıştığımız "orta gelir tuzağı"na zaten en azından 250-300 yıl önce yakalandığımız ve hala çıkamadığımız sonucuna ulaşabiliriz.

Beşinci Kitap – Hükümdarın Yahut Devletin Geliri Üzerine
Birinci Bölüm – Hükümdarın Yahut Devletin Giderleri Üzerine
Üçüncü Kısım – Bayındırlık İşlerinin ve Kamu Kurumlarının Gideri Üzerine
Sayfa 815: “Ticaretin Barbar ve uygarlaşmamış uluslarla yapılan belli kolları olağanüstü desteğe gerek gösterir. Afrika’nın batı kıyısıyla ticaret yapan tacirlerin mallarına şöylesine bir mağazanın ya da tüccar yazıhanesinin sağlayabileceği güven azdır. Barbar yerlilerden korunabilmeleri için, bunların konulduğu yerin epeyce tahkim edilmiş olması gerekir. (…) Ne savaş ne ittifak amaçlarının herhangi bir biçimde gerek göstermeyeceği yabancı ülkelerde, ticaret çıkarları, elçiler bulundurulmasını çoğu zaman gerekli kılmıştır. İstanbul’a bir büyükelçi atamasına ilkin, Türkiye Ortaklığı ticareti sebep oldu. Rusya’daki ilk İngiliz büyükelçilikleri, sırf, ticari çıkarlardan ötürü vücut buldu".

Bu paragraf, merkantilist dönemdeki olayları göstermektedir. İlk çokuluslu şirketlerin denizaşırı yatırımlarını korumak amacıyla daha fazla maliyete katlandıklarını görüyoruz. Ayrıca ilk büyükelçiliklerin de bu amaca yönelik, yani tüccarı koruma amaçlı olarak açıldığı sonucuna da ulaşabiliriz. Gelişmiş ülkelerin, daha fakir ülkelerde nasıl ve neden mallarını çok pahalıya sattıklarını da en azından o dönem için kısmen açıklamış oluyoruz.

Sayfa 818: “Bugün Büyük Britanya’da, dış ticaret için var olan yasal ortaklık, eski uzak ülkeler tacirlerinin ortaklığı olup, şimdi genellikle Hamburg Ortaklığı, Rusya Ortaklığı, Doğueli Ortaklığı, Türkiye Ortaklığı ve Afrika Ortaklığı adını taşımaktadır”

Büyük Britanya şirketleri, çeşitli ülkeler ile yaptıkları ticarette, Osmanlı'daki lonca benzeri kuruluşları tekel haline getirmişlerdir ve bu şirketlere imtiyazlar vermişlerdir. Bu şirketlerin en ünlüsü de herkesin bildiği Doğu Hindistan Şirketi'dir. Bu şirketlere imtiyazlar verilmesinin sebebi ise, devlet politikasının bir aracı olmaları ve dolayısıyla devletin amacına hizmet etmeleridir.

Sayfa 819: “Türkiye Ortaklığı’na giriş aidatı eskiden, yaşı yirmi altıdan aşağı olan herkes için yirmi beş lira, o yaşı geçmiş olan herkes için elli lira idi. Tacirlerden başkası oraya giremiyordu; bu, bütün dükkancılarla perakendecileri ortaklık dışı bırakan bir kayıttı. Bir tüzük maddesi gereğince, İngiliz mamulleri, fark gözetilmeksizin herkesin yararlanmasına açık bulunan ortaklık gemilerinden başkasıyla Türkiye’ye ihraç edilemiyordu. Bu gemiler her zaman Londra Limanı’ndan yola çıktıkları bu kısıtlama, ticari, masrafı ağır olan o limanla ve yalnızca Londra’da ve dolayında oturan tacirlerle sınırlandırıldı. Bir başka tüzük maddesi gereğince, Londra’nın yirmi millik çevresi içinde oturup da Londra’nın gedikli hemşerisi olmayan kimse, üyeliğe kabul edilemiyordu. Bu bir başka kısıtlama ki, yukarıdakine eklenince, Londra’nın gedikli ahalisinden başkasını ister istemez ortaklık dışı bırakıyordu

Bu paragraf, önceleri rekabetten koruyarak kaynak israfının önüne geçilmesini amaçlayan kurallar olduğunu bize gösteriyor. Türkiye ile yapılan ticaret, Türk Ortaklığı isimli kooperatif benzeri bir yapı tarafından yürütülüyor ve isteyen herkes bu ortaklığa dahil olamıyor. Bu uygulama, merkantilist dönemin sonlarında gerçekleşmektedir ve ithalatın kısıtlanmasını kolaylaştırmaktadır. 

Sayfa 821: “Türkiye ticareti, bu parlamento kararıyla herkese bir dereceye dek açılmış olmakla birlikte, birçok kimseler onu hala büsbütün serbest olmaktan pek uzak görmektedirler. Bir büyükelçi ve iki üç konsolos bulundurma masrafına Türkiye Ortaklığı katılmaktadır. Devletin öbür elçileri gibi, bunların da bütün masrafı devletçe sağlanmak ve o ticaret Haşmetli Kral’ın bütün uyruklarına açık tutulmak gerekir. Ortaklıkça, tüzel kişiliğin bu ve öteki amaçları için toplanan çeşitli vergiler, devletin bu gibi elçiler bulundurmasını mümkün kılmaya yetecek bir gelirden çok daha fazlasını getirebilir”

Bu paragraf ise, ekonomide serbestleşmenin yavaş yavaş başladığını gösteriyor. O kadar ki, ticari işler sebebiyle İstanbul'da bulundurulması gereken diplomatların maaş ve iaşesine Türkiye Ortaklığı da katılıyor. Günümüzdeki kamusal mal anlayışından biraz uzak olmasına rağmen, aslında bugün bile benzer uygulamaların olduğunu görüyoruz. Uzak ve resmi diplomatik ilişkilerimizin olmadığı küçük ülkelerde, o ülkeyle ticaret yapan bir iş adamımız gerekli izinler ile fahri başkonsolos olarak görev yapmaktadır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...