Hakkımda

18 Mart 2015 Çarşamba

Yüksek Faiz Tefecinin Eline Düşürür mü?

 
12.03.2015 tarihinde TCMB ve Cumhurbaşkanlığı arasındaki faiz tartışmasının tatlıya bağlanmasının ardından, bir gazetenin 13.03.2015 tarihli internet sayfasında yüksek faizin KOBİ'leri tefeciye ittiğine dair bir haber gördüm. Haberde, faiz oranları % 14 - 15 dolaylarında olduğu zaman, tefeci faizinin % 10 dolaylarında olduğunu söylüyor. Böylece insanlar tefecilerin kucağına itiliyormuş. Mevduat faizlerinin % 9'un üzerinde olduğu, ticari kredilerin % 14 olduğu bir ortamda % 10 ile kredi veren hayırsever bir tefeci (!) var karşımızda.

Öncelikle tefecinin ne olduğuna bakalım. TDK sözlüğüne göre tefeci, "el altından yüksek faiz ile borç veren kimse" anlamına geliyor. Yani yukarıda yapılan iş tefecilik değil. Bir insan tefeciye niye gider? Tefecilik, her şeyden önce bir karaborsadır. Peki, karaborsa nedir? TDK sözlüğe göre "piyasada olmayan bir malın gizlice yüksek fiyatla alınıp satılması işi" anlamına geliyor. Dolayısıyla bir malın karaborsada işlem görebilmesi için, piyasada bulunmaması gerekiyor, yani kıtlık olmalıdır. Kıtlık nasıl gerçekleşir? Konu tefecilik olduğu için, para piyasası üzerinden inceleme yapılması uygun olur. Türkiye'ye uygun hayali bir ödünç verilebilir fon veya kredi piyasası üzerinden örnek verelim:
Mavi Grafikler
Yukarıdaki grafik, kredi piyasasında fiyatın, yani faiz oranının oluşumunu göstermektedir. Kredi arzı eğrisi, faizin artan bir fonksiyonudur. Yani faiz oranları arttıkça, daha fazla insan faiz karşılığında borç vermek istemektedir (faiz oranı %5 iken kredi arzı 50 TL (E Noktası), faiz oranı %10 iken kredi arzı 100 TL (A Noktası), faiz oranı %15 iken kredi arzı 150 TL (C Noktası)). Kredi talebi eğrisi ise, faizin azalan bir fonksiyonudur. Yani faiz oranları arttıkça, daha az insan kredi çekmek istemektedir (faiz oranı %5 iken kredi talebi 150 TL (D Noktası), faiz oranı %10 iken kredi talebi 100 TL (A Noktası) ve faiz oranı %15 iken kredi talebi 50 TL (B Noktası)). Kredi arzının ve kredi talebinin eşit olduğu, yani arz ve talep eğrilerinin kesiştiği nokta olan A noktasında piyasa faiz oranı olan % 10 oluşur.

Mavi ve Kırmızı Grafikler
Yatırımlar faizin azalan bir fonksiyonudur yani faiz oranları arttıkça, insanlar bu yüksek faiz oranı ile kredi kullanmak istemeyeceği için yatırımlar azalır. Peki otorite tarafından piyasa faiz oranının altında bir tavan fiyat belirlenirse ne olur? Kırmızı renkli çizgi, tavan faiz oranını göstermektedir. Piyasada faiz %10 olmasına rağmen otorite %5 faiz oranı belirleyerek piyasaya müdahale etmiştir. Bu durumda piyasada bir kıtlık var. Faiz oranı %5 olduğunda yalnızca 50 TL kredi arzı vardır (E Noktası) ve buna karşılık 150 TL kredi talebi vardır (D Noktası). Arada 100 TL tutarında bir kıtlık ortaya çıkmıştır. Bu durumda kredi kullanmak isteyenlerin bir kısmı için yeterli fon piyasada yoktur. Yasal olarak da daha fazla faiz olamayacağı için, yasadışı yollara bir yönelim başlar, yani karaborsa oluşur. Para piyasasının karaborsası ise tefeciliktir.

Yeşil Grafikler
Yukarıdaki grafikte bulunan yeşil renkli yeni eğriler ise, tasarrufların artması ile ortaya çıkan yeni dengeyi ve faiz oranını göstermektedir. Yani faizleri düşürmenin yolu, tasarrufları arttırmaktan, Türkiye'de ise özel olarak o tasarrufları piyasaya sürebilmekten geçmektedir.  Bir şekilde kredi piyasasına sürülen yani arz edilen krediler arttıkça, faizler de düşmektedir. Kredi talebinin çeşitli sebeplerle bir miktar artacağını varsayarsak, iki yeşil eğrinin kesiştiği nokta, %5 faiz oranını oluşturmaktadır (G Noktası).

Kredi talebini, yani yatırımları azaltmadan piyasa faizlerini indirmenin yolları bellidir. Türkiye'de insanların tasarrufları (kredi arzı) yatırımları (kredi talebi) karşılamaya yetmediği için faizler yüksek. Bunun çözümlerinden birisi, diğer ülkelerde yaşayan insanların yapmış olduğu tasarrufları Türkiye'ye getirmektir. Tabii ki bunun için de makul bir faiz oranı gerekli. Bu makul faiz oranı, yabancıların tasarruflarını başka bir ülkeye değil de Türkiye'ye göndermeye ikna edecek seviyede olmalı. Tabii ki faiz dışında finansal ve siyasi istikrar da yabancı tasarrufların Türkiye'ye gelmesi açısından önemli bir faktördür.

İkinci çözüm ise daha çok insanın tasarruf etmesini ve Türkiye özelinde daha da önemlisi birikimlerini piyasaya yönlendirmesini sağlamaktır. Bireysel emeklilik sistemi bu amaca hizmet etmek amacıyla revize edilmişti ve %25 devlet katkısı sağlanmıştı. Böylece insanlar birikimlerinin bir kısmını bu sisteme dahil ederek kredide kıtlığı azaltabilirler ve faizlerin düşmesine katkıda bulunabilirler. Bunun dışında Türkiye'de insanlar bankacılık sistemine dini sebeplerle soğuk bakıyorlar ve önemli bir kesim vadesiz mevduat bile olsa parasını bankaya yatırmıyor. Konu ile ilgili yazılmış birkaç tane yüksek lisans tezi var. Ayrıca mülk sahiplerinin, bankaları kiracı olarak kabul etmedikleri gibi haberleri de sanırım herkes duymuştur. Bunun dışında, insanların birikimlerini koruma aracı olarak altın karşımıza çıkıyor. Bankaya yatırılmayan para, altın olarak evde saklanıyor. Dünya Altın Konseyi bu yııln başında Türkiye de yastık altında 3.500 ton altın olduğunu açıkladı. Bu durumu veri olarak kabul etmeliyiz. Son dönemlerde devletin altın katılım bankacılığı yapacağı haberi de tasarrufların piyasaya sürülmesi açısından doğru bir adım olacak gibi görünüyor.

Oldukça eskiye gitmiş oluyoruz ama Adam Smith'e kulak verelim (İtalik yazılar doğrudan kitaptan aldıklarımı, parantez içindeki yazılar ise benim eklemelerimi göstermektedir):

Ulusların Zenginliği, İkinci Kitap, Bölüm IV: Faizle Verilen Mal Mevcudu Üzerine
"Faize izin verilen ülkelerde, tefecilik zulmünü önlemek üzere, kanun, genel olarak cezaya uğramadan alınabilecek en büyük oranı saptar. Bu oran, her zaman için, en düşük pazar fiyatının veya paranın kullanılması için en büyük inancayı (teminat) verebilenlerin çokluk ödediği bedelin biraz üstünde olmalıdır. Bu kanunlu oran, en düşük pazar oranının aşağısında saptanacak olursa (örneğimizdeki tavan faiz oranı-kırmızı çizgi) bunu böyle kestirip atmanın sonuçlarının hemen hemen faizin toptan yasak edilmesindeki gibi olması gerekir. Alacaklı, parasını kullanılışındaki değerinden aşağı ödünç vermez. Borçlu da, kullanmanın tam değerini kabul etmekle onun göze aldığı rizikonun karşılığını kendisine ödemelidir. Bu kerte, tam tamına en düşük pazar fiyatı üzerinden saptanırsa, çok sağlam kefalet gösteremeyenlerin hepsinin ülkeleri kanunlarına saygı duyan insanlar yanındaki itibarını ortadan kaldırır; onları, anasının nikahını (evet, aynen bu şekilde tercüme edilmiş, orijinalinde geçen ifade 'exorbitant usurer') isteyen tefecilere başvurmak zorunda bırakır".

"Hiçbir kanun, alışılmış faiz kertesini, o kanunun yapıldığı sırada çokluk rastlanan en düşük pazar oranının aşağısına indiremez. Fransız Kralı'nın, faiz oranını yüzde beşten yüzde dörde indirmeye kalkıştığı, 1766 tarihli buyrultuya karşın, türlü türlü yollarla kanundan yan çizilerek (yani tefecilik), para, Fransa'da yüzde beşten ödünç verilmeye devam olundu".
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...