Hakkımda

1 Aralık 2015 Salı

Orta Gelir Tuzağı



Türkiye, 2000'li yılların başında yakaladığı hızlı büyümeyi devam ettiremedi ve kişi başına düşen milli gelirini arttıramadı. Bu sebeple de son yıllarda orta gelir tuzağı kavramından bahsedilmeye başlandı.

Dünya Bankası, her yıl gelir sınıflandırmasını açıklar ve ülkeleri çeşit gelir seviyelerinde tanımlanır. Kişi başına GSMH'nın Atlas Yöntemi ile hesapladığı değerlere göre son durum aşağıdaki gibidir:

0 < GSMH < 1.045 $ ise düşük gelirli ülke
1.045 $ < GSMH <  4.125 $ ise alt orta gelirli ülke
4.125 $ < GSMH < 12.746 $ ise üst orta gelirli ülke
GSMH > 12.746 $ ise yüksek gelirli ülke

Görüleceği üzere Türkiye mevcut durumu itibarıyla üst orta gelirli ülke kategorisindedir. Aslında Türkiye uzun yıllardır bu sınıfta durmaktadır ve orta vadede de bu şekilde devam etmesi muhtemeldir. Orta gelir tuzağından çıkabilmek için gösterge olarak dünya ortalamasının çok üzerinde bir büyüme performansı sergilenmelidir çünkü Dünya Bankası her yıl bu sınıflandırmayı değiştirmektedir. Bu sebeple 2020'li yıllarda yüksek gelirli ülke grubuna girebilmek için kişi başına düşen GSMH'nın 14.000 $ dolar olması gerekebilir (mevcut küresel ekonomik konjonktür devam ederse 14.000 $ olmaz ancak önemli olan, kritik gelir seviyelerinin de değiştiğinin akılda tutulmasıdır).

Orta gelir tuzağını ve sebeplerinin açıklaması, çıkış yollarını da içeren bir bilgi notu niteliği taşımaktadır.

Toplumlar için ilk evre, üretimin hammaddeye ve tarıma dayalı olduğu ekonomik sistemdir. üretim hammadde ve tarıma dayalı olduğundan, katma değer de düşüktür. Bu sebeple tarım sektörünün ağırlıklı olduğu ekonomilerde ortalama gelir de düşük olur.

İkinci evre, hammaddenin ve tarım ürünlerinin işlenmesi sürecinde sermayenin, bilginin ve teknolojilerin uygulanmasıyla katma değer ve ortalama gelir de artar. Bu arada emek faktörünün niteliği de hammaddeyi nihai ürüne dönüştürecek şekilde gelişmiştir. Bu evrede toplum artık sanayi ağırlıklı bir ekonomik sistem içinde yaşamaktadır.

Üçüncü evrede, insanlar işbölümü ve uzmanlaşmaya gidilmesi sebebiyle zamanlarının daha büyük bir kısmını mesleklerine ayırmaktadırlar. Bu sebeple bazı işlerin farklı kesimlere devredilmesi ihtiyacı ortaya çıkar. Bu aşamada artık insanların sosyal ihtiyaçlarının karşılanması için hizmet sektörü ortaya çıkmıştır. İnsanların eğlence, dinlenme, temizlik, yemek ve diğer ihtiyaçları kendileri değil başkaları tarafından karşılanır. Hizmet sektörü, sanayi sektörünün yeterli büyüklüğe ulaşması ile ortaya çıkar çünkü hizmet sektörünü doğuran, sanayi sektöründeki faaliyetlerin insanların zamanının büyük bir çoğunluğunu almasıdır. Bunun dışında toplumdaki ilişkilerin karmaşıklaşması da hizmet sektörünün çeşitlenmesini ve büyümesini sağlayan sebeplerden birisidir. Eğer sanayi sektörü yeterli büyüklüğe ve olgunluğa ulaşmadıysa, hizmet sektörünün büyüklüğü ve standartları da yetersiz olacaktır. Nitelikli bir hizmet sektörü, tarım ve sanayi toplumunu destekler ve gelirin yükselmesini sağlar.

Bu üç aşamayı doğru bir şekilde geçen toplumlar, yüksek gelir grubundaki ülkeler sınıfındadır. Bu ülkelerin ortak özellikleri, her bir evreyi doğru bir şekilde, sindirerek ve bütün topluma yayarak tecrübe etmiş olmalarıdır.

Bu üç sektörün ardından günümüzde yeni sektörler ortaya çıkmıştır. Bu durum Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi'ne benzetilebilir. 

Dördüncü evre, toplumun bireylerinin ve ekonomisinin bilgi ile çalışmasıdır. Aslında bu sektör hizmet sektörünün altında ele alınabilir ancak bir alt sektör olamayacak kadar önem arz etmektedir. Profesyonel yönetim hizmetleri, tasarım, mühendislik, proje, ar-ge gibi faaliyetler bilgi toplumunda büyüyen ve gelişen sektörlerdir. Bu sektörlerin gelişebilmesi için diğer üç evrenin geçilmiş olması gerekir. Sanayi yeterli değilse, sanayinin ihtiyacı olan tasarım ve ar-ge gibi ihtiyaçlar da ortaya çıkmayacaktır.

Bu sayılan evrelerde ilerledikçe çalışan insan sayısı azalırken katma değer artmaktadır. Bilgisayar ile tasarım yapan mühendisler, sermaye kullanmadan yüksek gelir elde eden sanatçılar, riske girmeden bilgilerini ve tecrübelerini satarak para kazanan danışmanlar, yaratıcılığını kullanarak fikir üreten tasarımcılar, tecrübelerini yaratıcılıkla birleştiren ar-ge çalışanları, önce kendi toplumlarının, daha sonra ise dış dünyanın ihtiyaçlarını karşılarlar. Bu da bir kişinin üretmiş olduğu gelirin yüksek olması ve dolayısıyla ülkedeki kişi başına düşen milli gelirin artması anlamına gelir.

Burada bireysel değil, toplumsal tecrübe ve kültür öne çıkmaktadır. Sanayideki bir makinenin çalışma prensibini bilmeyen birisinden, o makinenin daha iyisini yapmasını beklemek, tarımdaki ihtiyaçları bilmeyen birirsinden ihtiyaçları karşılayacak bir makine üretmesini beklemek saflıktır. Her sektör başta emek faktörü olmak üzere diğer üretim faktörlerini kendinen önceki sektörden almaktadır. Eğer bir kopukluk varsa, tarımdan anlamayan ziraat mühendisi, arabadan anlmayan tasarımcı, imkansız binalar çizen mimar, verimli çalışan sistemler üretemeyen ve geliştiremeyen mühendisler, reel sektöre destek veremeyen akademisyenlerin yetişmesi normaldir.

"Bunları biliyor muydunuz" modeli metinlerdeki bir bilgi, bu yazının özeti niteliğindedir:

"Michael Jordan'ın Nike'tan aldığı para, Malezya'da bu marka için ayakkabı üreten fabrikadaki işçilerin tamamının bir yılda kazandığı paradan çok daha fazladır"
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...