Hakkımda

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Ben Vergilerimi Düzenli Ödeyen Bir Vatandaşım!


Vergiler, devlet kurumunun vatandaşlarına karşı sorumluluklarını yerine getirebilmesi için gereken bir kaynaktır. Vergilerin birincil fonksiyonu olan kamu hizmetlerinin gerçekleştirilmesi için toplumdaki bireylerden devlete çeşitli şekillerde ekonomik değer aktarılmalıdır. Vergilerin mantığının tam olarak kavranabilmesi ve idealinin nasıl olması gerektiğini daha iyi anlayabilmek için, verginin ve dolayısıyla devletin olmadığı bir dönemde bulunmak gerekmektedir.

Devletin olmadığı ve insanların topluluk olarak yaşamadığı bir dönemi gözlemlemekteyiz. İnsanlar kendi kendilerine çeşitli faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Avcılık ve toplayıcılıkla kendi yaşamlarını idame ettirmektedirler. Bu insanlar tarımın ortaya çıkması ile birlikte yavaş yavaş bir arada yaşamaya başlıyorlar ve şehirleri oluşturuyorlar. Şehirlerin ortaya çıkması aynı zamanda ortak yaşam alanı anlamına da gelmektedir. Ortak yaşam alanları ise, toplumu oluşturan bireylerin birbirleri ile sosyal ve ekonomik, yakın ilişkiler içinde olmalarına ve ihtilaflara zemin hazırlamaktadır. Bu durumda toplumun barış içinde bir arada tutulabilmesi için toplumdaki tüm bireylerin faydalanacağı hizmetleri gerçekleştirmek ve herkes tarafından desteklenerek bireylere tarafsız davranabilecek bir kuruma ihtiyaç vardır. Böylece devlet fikri ortaya çıkmıştır. Bu durumda yeni ortaya çıkmaya başlamış olan şehirdeki insanlar, aralarında iş bölümü yaparlar. Yeteneklerine göre bazıları günün belirli saatlerinde dinlenmek yerine şehrin yollarını yapmaya başlar. Kimileri bu yollar için uzaklardan taş getirirken, kimileri de harç için su getirmektedir. Bir başka grup ise, şehrin çeşitli saldırılara karşı korunması amacıyla sırayla şehir sınırlarında nöbet tutmaktadır. Bu insanlar, toplumun ortak kullandığı hizmetlerin gerçekleştirilebilmesi için kendi zamanlarından kısarak topluma hizmet etmektedirler. Yani vergi vermektedirler. Geri kalan zamanlarında ise kendi işlerinde çalışmaktadırlar.

Bir gün; toplum hizmeti veren insanlardan birisi, yol yapımında çalışmak istemediğini bildirir. Bunun üzerine insanlar itiraz ederler ve eğer çalışmak istemiyorsa, bunun yerine çalışmak isteyen bir insan bularak çalışmanın bedelini bu insana bir şekilde ödemesi gerektiğini söylerler. Zamanla, kendi işlerinin başında olmamanın daha büyük kayıplara yol açtığını fark eden insanların hepsi borçlu oldukları toplum hizmetini bir başkasına yaptırarak bedelini ödemeye başlar. Böylece insanlar, bu şekilde daha verimli çalışıldığını görürler. Artık toplumda, yalnızca toplumsal hizmetleri gerçekleştiren ve bunun karşılığında ödenen vergiler ile geçinen bir grup ortaya çıkmıştır. Bu gruba da devlet memuru adını verdiler. Yani toplum adına bazı işleri yapmaları karşılığında ücret alan insanlar.

Zaman içinde nüfusun artması ve ekonomik faaliyetlerin gelişmesi ile birlikte, devlet hizmetlerine ve devlet memurlarına olan ihtiyaç da arttı. Vergilerin arttırılmasına ihtiyaç yoktu çünkü artan nüfus ve ekonomik faaliyetler rahatlıkla artan hizmet ve devlet memuru maliyetlerini dengeliyordu. Daha sonra öngörülemeyen bir problemle karşılaşıldı. Nüfusun artması, suç oranını da arttırdı. Ülkenin topraklarının genişlemesi ile birlikte, artık daha verimsiz arazilerde tarım yapılmaya başlandı. Şehrin genişlemesi sebebiyle, daha uzak yerlere daha yüksek maliyetlerle devlet hizmeti götürlüyordu. Şehrin sınırları genişledikçe, güvenlik önlemlerini almak da zorlaştı ve pahalı hale geldi. Bu da vergilerin artmasına sebep oldu. Bununla beraber ekonomi de geliştiği için insanlar çok önemsemediler. Sonuçta devletten aldıkları hizmete yetecek kadar vergi ödüyorlardır.

Bu dönem, modern devlet ve toplum arasındaki vergi ilişkisinin en saf halidir. Bundan sonra gelişen olaylar bu ilişkiyi farklı bir boyuta taşımıştır. Devlet yavaş yavaş toplumdan soyutlanarak toplamış olduğu kaynakları bağımsız bir şekilde harcamaya başlamıştır.

Türkiye özelinde, memurların bir iş yapmadıkları ve hakettiklerinden daha fazla kazanç elde ettikleri düşünülmektedir ve genel olarak yanlış bir düşünce de değildir. Devlet memurları, topluma hizmet etmek için vatandaşlardan para alırlar. Yani varlık sebepleri topluma hizmet etmektir. 2.500 TL net maaş alan bir devlet memurunun bu maaşı alabilmesi için yaklaşık 15 asgari ücretli çalışan (çalışma saatlerini, çalışmanın yoğunluğunu ve şartlarını tahmin edebiliyoruz) haftada 45 saat çalışarak vergi vermektedir. Maaşını beğenmeyen devlet memurlarının konuya bir de bu açıdan yaklaşmaları gerekmektedir. Kimse işinden ayrılmasın, maaşı düşürülmesin ancak devlet memurları da bu bilinçle çalışsın. Yukarıdaki hayali toplumda para karşılığında toplumun işini yapması gereken kişinin işini yapmadığını düşünün. Bu küçük toplumda böyle bir eylem gözden kaçmayacağı için derhal o kişinin devlet ile ilişiği kesilecektir.

Konun bir de toplum hizmeti borcu (vergi) olmasına rağmen, bir şekilde bu görevden kaçan vatandaşlar boyutu bulunmaktadır. Bu vatandaşlar, yapmaları gereken hizmeti hem yerine getirmemekte hem de kayıtdışı yaşayarak kendisinin yerine bu borcu yerine getirecek olan kişileri bulmamakta ve gerekli ödemeyi yapmamaktadır. Normalde bu kişinin de yazıda olduğu gibi itirazlarla karşılaşması gerekir ancak devlet bunu takip etmemekte ve bu kişiye göz yummaktadır.

Toplum ve devlet arasında karşılıklı güvensizlik sonucunda devlet memurları topluma karşı görevlerini yerine getirmemekte, toplum da üzerine düşen ortak hizmet görevinden kaçmaya çalışmaktadır. Böylece gerçekleştirilmeyen hizmetin maliyeti hem bütün topluma hem de zamana yayılmaktadır.

Hollywood filmlerinde duyduğumuz ve bize komik gelen "ben vergilerimi düzenli ödeyen bir vatandaşım" cümlesi, topluma karşı sorumluluklarını yerine getiren vatandaşın, yetersiz ve kalitesiz hizmet aldığını düşündüğü devlet memuruna haklı bir haykırışıdır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...