Hakkımda

9 Ağustos 2016 Salı

Enerjide İmkansız Üçleme


Ekonomide imkansız üçleme kavramı vardır. Aslında bu kavram ekonomi biliminin temelini oluşturan "fırsat maliyeti"nin bir örneğidir. Ekonomi bilimindeki imkansız üçleme, dışa açık bir ekonomide para otoritesinin üç farklı politikayı aynı anda hedefleyemeyeceğini veya kontrol edemeyeceğini anlatan bir ifadedir. Bu üç politika ise şunlardır:
1) Sabit döviz kuru
2) Serbest sermaye hareketleri
3) Bağımsız para politikası (faiz, enflasyon)

Aynı durum enerji politikalarında da geçerlidir. Yukarıdaki şekilde enerjinin imkansız üçlemesi görülmektedir. Şekle göre, ucuz enerjiyi, çevreyi en az etkileyecek şekilde ve kesintisiz enerjiyi aynı anda elde edemeyiz (En azından mevcut teknoloji ile).

Temiz Enerji (Rüzgar, güneş): Yenilenebilir enerji üçgenin üst köşesini temzil eder ve bize temiz enerji sağlar. Burada temiz enerjiden kasıt karbon salınımı gerçekleşmemesidir. Ancak doğayı kontrol etmeye çalıştığımızdan veya yalnızca doğanın bize sunduklarından faydalanabildiğimiz için maliyeti yüksektir. Ayrıca yine bu enerjinin kaynağı doğa olduğundan, güneş olduğu sürece, rüzgar estiği sürece ve yağmur yağdığı sürece enerji üretilebilir. Dolayısıyla enerji tedariğinde kesintiler ortaya çıkabilir. Dolayısıyla temiz enerji istiyorsak, enerji tedariğinde kesintiyi ve yüksek maliyeti göze almalıyız.

Ucuz Enerji: Her birey, şirket ve ülke enerjinin ucuz bir şekilde elde edilebilmesini ister ancak bu ucuzluğun da para dışında bazı alternatif maliyetleri vardır. Kömür ucuz bir enerji kaynağıdır ve kömür ile çalışan termik santrallerde elektrik üretimi insanların kontrolündedir. Dolayısıyla elektrik üretiminde kesinti olma ihtimali düşüktür. Bununla beraber kömür madenlerinin çevreye verdiği zararlar ve kömürün yakılması ile atmosfere karışan karbon çevre kirliliğine yol açmaktadır. Kömür madenlerine  ve termik santrallere yönelik çevresel düzenlemeler ise az veya çok enerji maliyetini arttıran unsurlardır.

Kesintisiz Enerji: Hiç kimse bu kadar hayatın içinde olan elektriğin kesilmesini istemez ve buna yönelik tekolojiler kullanır. Nükleer santraller, doğal gaz çevrim santralleri ve termik santraller kesintisiz enerji sağlayabilir ancak bu teknolojiler de diğer hedeflerden bir miktar sapılmasına sebep olabilir. Nükleer santraller yılın 330 günü çalışabilir ancak Türkiye örneğine gelirsek pahalıdır. Doğal gaz ise ithalat yapılabildiği sürece elektrik sağlayabilir (Doğal gaz yandığı zaman Karbonmonoksit değil Karbondioksit açığa çıkar) ve temiz enerji sınıfında sayılabilir.

Bu bilgilerden yola çıkılarak, tıpkı ekonomideki imkansız üçlemede olduğu gibi, enerjideki imkansız üçlemede de tek bir doğru yol yoktur. Her ülke kendisine uygun bir bileşim seçebilir veya bir çapa uygulayabilir.

Güneş enerjisi santralleri Türkiye'de yaklaşık yılın % 20'sinde elektrik üretebilir. Rüzgar santrallerinin kapasite faktörü ise % 30'dur. Doğal gaz çevrim santrallerinin kapasite faktörü % 80 civarındadır. Diğer termik santraller de yaklaşık bu kapasiteye sahiptir.

Bu durumda Türkiyenin enerji planlaması basitçe ve sözlü olarak şöyle olmalıdır:

Güneşin olduğu saatlerde güneş enerji santralleri ağırlıklı olarak çalışmalı ancak yine de yeterli değil. Yaz mevsiminde yüksek üretim olmasına rağmen kış aylarında düşük bir üretim olacaktır. Güneşin planlanması nispeten kolay çünkü güneşin doğduğu ve battığı saatler belli.

Rüzgar türbinlerinin yılın % 30'unda çalışmaktadır ama hangi % 30'unda? Özellikle Ege bölgesinde yaşayanlar ve tatile gidenler mutlaka gözlemlemişlerdir. 20 tane türbin varsa bunların yarısı döner, diğer yarısı ise dönmez. Rüzgarın hızı her zaman sabit değildir. Türbinler güneşin olduğu saatlerde elektrik üretip, tam güneşin battığı ve güneş enerjisi santrallerinin devreden çıktığı saatlerde durabilir. Elektrik anlık olarak üretilip tüketilen bir enerji olduğundan bu büyük bir problem yaratmaktadır.

Anlık kesintileri dengeleyebilmek için ise doğal gaz çevrim santralleri ve hidrolik santraller kullanılmaktadır. Bunların özelliği anında elektrik üretimi gerçekleştirebilmeleridir. Doğal gaz çevrim santrallerinde düğmeye basıldığı anda elektrik üretilmektedir. Hidrolik santrallerde ise türbinleri çevirecek olan suyun önündeki kapağın açılması yeterlidir.

Kömür de bir termik santral olmasına rağmen, kömür santrallerinin devreye girmesi birkaç saati bulabilir fakat elektrikte kimsenin birkaç saat bekleyecek zamanı yoktur. Nükleer santraller de bu sınıfta sayılabilir ancak farklı sebeplerle.

Mevcut veriler ile şu sonuca varabiliriz: Kömür ile çalışan termik santraller ve nükleer santraller sürekli çalışacak, rüzgar türbinleri ve güneş enerjisi santralleri doğa izin verdiği sürece elektrik üretecek, doğal gaz çevrim santralleri ve hidrolik santraller ise dalgalanmayı dengeleyecekler.

Teorik olarak doğru olsa da tabii ki bu kadar kolay değil. Uluslararası anlaşmalar, satınalma garantileri, mevcut kapasiteler, elektrik maliyeti ve iletim gibi kısıtlar bu bileşimden sapılmasına sebep olmaktadır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...